Hitler Yaşasaydı ne olurdu?

Hiç bu soruyu düşündünüz mü? Hitler 2. Dünya savaşı kazansaydı ne olurdu? Dizinin orijinal adı: Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) Mihver güçlerinin II. Dünya Savaşı'nı kazandığı paralel bir evreni betimleyen bir Amerikan alternatif tarih televizyon dizisidir.5 dk


II. Dünya Savaşını ile yapımlar izleyen kişilerin genel olarak sordu soru; Hitler Yaşasaydı Ne Olurdu? Bu soruyu hiç düşünmemiş ama II. Dünya Savaşı ile ilgili yapımlar izleyen kişiler bu başlığı duyduğunda ilgi çekici olabilir. Dizinin orijinal adı: Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) Mihver güçlerinin II. Dünya Savaşı’nı kazandığı paralel bir evreni betimleyen bir Amerikan alternatif tarih televizyon dizisidir.

Hitler Yaşasaydı Ne Olurdu?

Hiç bu soruyu düşündünüz mü? Hitler 2. Dünya Savaşı kazansaydı ne olurdu? Ben çoğu zaman belgesel kanallarında 2. Dünya Savaşını anlatan belgeseller izliyorum. 2. Dünya Savaşına dair derin bilgilere sahip değilim ya da bir tarihçi değilim fakat enteresan bir merakım var. Mesela World Of Tanks oyununu sadece 2. Dünya Savaşı tankları var diye çok seviyorum.

Yapım; “Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?” –  “Blade Runner’dan, Miniority Report’a dek birçok hikayesi ve romanı bilimkurgu filmlerine uyarlanmış Philip K. Dick’in aynı adlı kitabına dayanıyor.

Amazon Prime Video

Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) Dizisini keşfetmemi sağlayan platform Amazon Prime Video oldu.
Ben Twitch.tv ve YouTube üzerinden canlı yayınlar yapıyorum ve Amazon, Prime servislerini Türkiye bazlı çok uygun fiyata indirdi. Prime Video, Prime Gaming ve Amazon.com.tr de kullanabileceğiniz bir çok kampanyayı bizlere sadece 8TL üzerinden sunmaktadır.

Twitch Prime Türkiye Özel Sadece 8TL

Prime’ın 8TL olmasından sonra haliyle bende bir prime aldım ve “ne varmış şu prime videoda” diye kendime sorarak içerikleri keşfetmeye başladım. En çok ilgimi çeken dizi ise Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) oldu.
Diziye konu olan “Hitler yaşasaydı ne olurdu” sorusu bir romandan uyarlanmıştır. Kitabın ilk basımının 1962’de yapılması göz önünde bulundurulduğunda dizinin bizlere sunulduğu tarih oldukça geç kalmış gibi gözükmekte.
Kitaptan filme/diziye uyarlanan içerikler genelde tatminkar olmazlar ve evet bu dizide de bunu yaşıyoruz. Kitabı okumadım fakat Dizi ilk 2 bölümden sonra klişeleşmiş Amerikan dizi kıvamında gitmekte.

“İyi adam olmak hiç de kolay değil. Aslına bakarsan yaşlandıkça nasıl iyi bir adam olacağını anlamak daha da zorlaşıyor. Yine de, en azından denemek çok daha önemli bir hal alıyor.”

Karakterler

John Smith, Dizide görmekten çok keyif aldığım karakter. Karakteri Rufus Sewell canlandırıyor ve gerçekten rolün hakkını vermiş. Hele o karakterlere seslenirken ağzından çıkan ismi yayarak söylemesi, çok leziz bir an yaşattırıyor. Aynı hissiyatı Prison Break dizisindeki John Abruzzi karakterinde de yaşıyordum.
John Smith, Washington’a atom bombasının düştüğü geceye kadar vatanseverliğinden şüphe duyulmayan bir subayken ülkenin işinin bittiğini fark etmesi ve Almanların ordudaki genel komutayı devralmasının ardından onlara asla sorgulanmayacak türden eşine az rastlanır bir sadakatle hizmet vermeye başlıyor.
Karakter bizi zaman zaman kendinden nefret ettirse de günün sonunda kendisini sevmemeniz mümkün değil.

Approved by Rufus Sewell (Finalized)

Joe Blake

Evet, geldik dizinin yakışıklısına. Diğer bir ana karakterimiz olan Joe Blake dizinin ilk bölümünden itibaren uzun dakikalar alarak karşımızda hünerlerini sergilemekte. John Smith’de yaşadığımız duyguların biraz daha keskin halini bize yaşatmak da. Hani şu, karakteri bir sevip bir sevememem konusu. Joe zaman zaman izleyeni tatmin edici davranışlarda bulunsa da çoğu zaman “yapma be Joe” dedirtiyor. En azından ben bu karaktere çok ısınamadım.
Joe genel olarak Almanlara bağlı bir Nazi ajanı, sürekli olarak John’a rapor vermekte ve kendi iç dünyasında da ciddi bir duygusal bunalımda. Bu duygusal bunalım karakterin sürekli farklı kararlar almasına ama günün sonunda o aldığı kararları mantıklı bir tabana oturtup, John Smith’e aktarıyor. Sanki sürekli kazanan oluyor.

Joe Blake

Juliana Crain

Ana karakterlerimizden Juliana Crain, kız kardeşinin ölümünden sonra ciddi bir şekilde İmparatorluk düşmanı oluyor. Japon imparatorluğu tarafında yaşayan Juliana dizinin en başlarda yakışıklı karakterimiz Joe ile ilişki içerisine girmekte ve bu ilişki Frank ile arasında olan ilişkiye de zarar veriyor.
Juliana, Japon imparatorluğu ticaret bakanı ile de derin bir bağ kurmaya başlıyor.

Juliana Crain.

Frank Frink

Bizim esas kızın sevgilisi, dizi de bazen seviyorum bazen sevmiyorum sanki biraz sönük kalmış gibi fakat arada sırada doyurucu işler yaptığını söylemeliyim. Yahudi kökenli ailesi yüzünden bıçak sırtında yaşamaktan bezmiş olan ve direnişçilere katılmamak için kendisini zor tutan fabrika işçisi.
Dizi de zaman geçtikte Juliana ile olan araları bozuluyor ve kendi hikayesine yön vermeye başlıyor.

Ed McCarthy

Dizide sürekli “gözüm bu adamı bir yerden ısırıyor” sorusunu bir gün google’layarak giderdim. Sevgili aktörümüzü Geyik Muhabbetinden tanıyormuşum tabii ki daha önemli dizilerde de rol aldı fakat Geyik Muhabbeti serisinin yeri ayrıdır.
Frank’ın en yakın dostudur ve onun birçok sırrını bilir. Çoğu zaman Frank’a yapmaması gereken her şeyi söylese de bir çok zor durumda Frank’a yardım etmektedir.
Kendisi kurnaz ve yetenekli bir karakterdir, fakat sürekli günü kurtarmak için yaşamaktadır ve Frank’a sık sık tavsiye vermektedir.

Tatmin Edici mi?

Doğrusu söylemek gerekirse, Hitler yaşasaydı diye kendime sorduğumda hayal ettiklerimi dizide maalesef bulamadım. Dizi ilk bölümlerde Hitlerin sevdiği “Daha Büyük, Daha Güçlü” düşüncesine göndermeler yaparak Almanya’nın ve Amerika’nın üzerinde yapılan büyük yapıları sürekli önümüze itmekte.
Büyük binaları, muhteşem Alman disiplinini bize yansıtmayı başarmışlar. Fakat gerçekte böyle bir şey olmadığı için bu sahneler oldukça kısa tutuluyor ve siz daha etrafı inceleyemeden ana sahneye götürülüyorsunuz.
Paralel bir dünyayı anlatan bu dizi genel olarak kapalı mekanlarda geçiyor ve dizinin ana hikayesini size aktarmak yerine sürekli olarak karakter gelişimlerini yansıtıyor. Ana hikayemiz “Hitler Yaşasaydı Ne olurdu?, bizim izlediğimiz Juliana ve Joe blake aşkı.


Dizi genel olarak Amerikan topraklarında geçiyor. Amerika’yı ortadan ikiye bölmüşler ve Doğusunu Almanlar, Batısını ise Japonlar yönetmekte ve dizi sürekli bu iki imparatorluğun en büyük isimleri arasında geçmekte.

Son Cümleler

Savaşı Nazilerin ve Japonların kazandığı Dünyayı bize aktarma çalışan eserde, insanların ve hükümetlerin ne gibi sorunlar yaşayabileceğini bize yansıtmaya çalışmışlar. Öyle ki; sürekli direnişçiler ve Kolluk kuvvetleri arasında geçen bir kovalamaca izliyoruz.
Dizinin kurgusunun başarılı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle John Smith’i izlemesi çok keyifli.

Ben bir dizi ya da film eleştirmeni değilim. Bu yazımda size Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) dizisi hakkında kendi görüşlerimi anlattım.
2. Dünya savaşına dair merakınız varsa (yoksa da) bu diziyi izlemenizi öneririm.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

0
1 Yorum
Cemal Mukiyen
Youtube/mafolduktv üzerinden oyunlar ile ilgili oynayışlarımı sunuyorum. mafolduktv.com üzerinden oyunlar ile ilgili inceleme yazıları yazıyorum.